Her Duruma Uygun 50 İngilizce Deyim

Her Duruma Uygun 50 İngilizce Deyim

İngilizce deyimler, günlük konuşmalarda doğal ve akıcı olmanın anahtarıdır. Bu ifadeler kelimelerin gerçek anlamından farklı anlamlar taşır ve dili daha canlı hale getirir. Deyimlerin kullanımı, sadece dil becerilerinizi değil, aynı zamanda kültürel farkındalığınızı da geliştirir. İşte çeşitli durumlarda kullanabileceğiniz 50 yaygın İngilizce deyim!

1. A blessing in disguise

İlk başta kötü görünen, ama sonrasında faydalı olduğu anlaşılan bir durum.
Example: "Losing that job was a blessing in disguise—it led me to a better opportunity."
Türkçe çeviri: "O işi kaybetmek başta kötüydü ama aslında iyi bir fırsat oldu."

2. A piece of cake

Yapması çok kolay bir iş.
Example: "That math test was a piece of cake."
Türkçe çeviri: "O matematik testi çocuk oyuncağıydı."

3. Actions speak louder than words

Yapılan eylemler, söylenen sözlerden daha önemlidir.
Example: "Don’t just tell me you’ll help—actions speak louder than words."
Türkçe çeviri: "Bana yardım edeceğini söyleme, eylemlerin daha önemli."

4. Add fuel to the fire

Bir durumu daha da kötü hale getirmek.
Example: "Her comments only added fuel to the fire during the argument."
Türkçe çeviri: "Tartışma sırasında yaptığı yorumlar yangına körükle gitmek gibiydi."

4. Add fuel to the fire

5. Barking up the wrong tree

Yanlış bir çözüm ya da kişiyi suçlamak.
Example: "If you think I’m responsible, you’re barking up the wrong tree."
Türkçe çeviri: "Eğer beni sorumlu sanıyorsan, yanlış kişiyi suçluyorsun."

6. Beat around the bush

Ana konudan kaçınmak.
Example: "Stop beating around the bush and tell me what happened."
Türkçe çeviri: "Lafı dolandırmayı bırak ve ne olduğunu söyle."

7. Best of both worlds

İki farklı durumun avantajlarından aynı anda yararlanmak.
Example: "Living in the city with a country home gives me the best of both worlds."
Türkçe çeviri: "Şehirde yaşayıp köyde bir eve sahip olmak bana iki dünyanın en iyisini sunuyor."

8. Bite the bullet

Zor bir durumu cesurca karşılamak.
Example: "I didn’t want to do it, but I’ll bite the bullet and finish my project."
Türkçe çeviri: "Yapmak istemiyordum ama cesurca davranıp projeyi bitireceğim."

bite the bullet

9. Break the ice

Sosyal bir ortamda konuşmayı başlatmak.
Example: "He told a joke to break the ice at the meeting."
Türkçe çeviri: "Toplantıda buzları eritmek için bir şaka yaptı."

10. Call it a day

Bir iş gününü sonlandırmak.
Example: "We’ve done enough. Let’s call it a day."
Türkçe çeviri: "Yeterince yaptık. Bugünlük bitirelim."

11. Costs an arm and a leg

Çok pahalı olmak.
Example: "That new phone costs an arm and a leg."
Türkçe çeviri: "O yeni telefon çok pahalıya patladı."

12. Cut corners

Bir işi hızlı ve ucuz bir şekilde yapmaya çalışmak (genellikle kaliteyi düşürür).
Example: "We can’t cut corners if we want this project to succeed."
Türkçe çeviri: "Bu projenin başarılı olmasını istiyorsak kestirme yollara sapamayız."

13. Don’t cry over spilt milk

Geçmişte olan bir şey için endişelenme ya da üzülme.
Example: "It was an accident—don’t cry over spilt milk."
Türkçe çeviri: "Bu bir kazaydı—olan oldu, üzülmenin anlamı yok."

14. Every cloud has a silver lining

Her kötü durumda bir iyilik vardır.
Example: "I lost my job, but every cloud has a silver lining—I can now pursue my dream career."
Türkçe çeviri: "İşimi kaybettim ama bu kötü bir şey değil—artık hayalimdeki kariyerin peşinden gidebilirim."

15. Get out of hand

Kontrolden çıkmak.
Example: "The party got out of hand when more people showed up."
Türkçe çeviri: "Daha fazla insan geldiğinde parti kontrolden çıktı."

16. Get something out of your system

Bir şeyi yapıp rahatlamak, böylece ilerleyebilmek.
Example: "I need to get this out of my system and confront her."
Türkçe çeviri: "Bunu içimden atmam gerekiyor ve onunla yüzleşmeliyim."

17. Give someone the cold shoulder

Birini görmezden gelmek veya soğuk davranmak.
Example: "She’s been giving me the cold shoulder since our argument."
Türkçe çeviri: "Tartışmamızdan beri bana soğuk davranıyor."

18. Go back to the drawing board

Başarısız olduktan sonra baştan başlamak.
Example: "This plan didn’t work; let’s go back to the drawing board."
Türkçe çeviri: "Bu plan işe yaramadı, baştan başlayalım."

19. Hang in there

Zor bir durumda dayanmak, sabırlı olmak.
Example: "I know this project is tough, but hang in there!"
Türkçe çeviri: "Bu projenin zor olduğunu biliyorum ama sabret!"

20. Hit the nail on the head

Sosyal bir ortamda konuşmayı başlatmak.
Example: "He told a joke to break the ice at the meeting."
Türkçe çeviri: "Toplantıda buzları eritmek için bir şaka yaptı."

Hit the nail on the head

21. Hit the sack

Yatmak, uyumak.
Example: "I’m exhausted. I’m going to hit the sack."
Türkçe çeviri: "Yorgunum, yatmaya gidiyorum."

22. In the heat of the moment

Olayın heyecanı veya duygusal baskısı altında.
Example: "I said some things in the heat of the moment that I regret."
Türkçe çeviri: "Olayın heyecanıyla bazı şeyler söyledim, şimdi pişmanım."

23. It’s not rocket science

Çok karmaşık olmayan bir durum.
Example: "Just follow the instructions—it’s not rocket science."
Türkçe çeviri: "Sadece talimatları takip et—bu çok karmaşık değil."

24. Jump on the bandwagon

Bir trendi veya popüler bir şeyi takip etmek.
Example: "Everyone is jumping on the bandwagon and buying that new gadget."
Türkçe çeviri: "Herkes yeni cihazı almak için trende atlıyor."

25. Kill two birds with one stone

Tek bir eylemle iki işi birden halletmek.
Example: "I killed two birds with one stone by picking up dinner while running errands."
Türkçe çeviri: "İşlerimi yaparken akşam yemeğini de aldım, böylece iki işi birden hallettim."

26. Let the cat out of the bag

Bir sırrı yanlışlıkla açığa çıkarmak.
Example: "She let the cat out of the bag about the surprise party."
Türkçe çeviri: "Sürpriz partiyi ağzından kaçırdı."

27. Miss the boat

Bir fırsatı kaçırmak.
Example: "I wanted to apply for that job, but I missed the boat."
Türkçe çeviri: "O işe başvurmak istiyordum ama fırsatı kaçırdım."

28. Once in a blue moon

Çok nadir meydana gelen bir olay.
Example: "I only see him once in a blue moon."
Türkçe çeviri: "Onu yılda bir kez görüyorum."

29. On thin ice

Riskli bir durumda olmak.
Example: "You’re already on thin ice with your boss."
Türkçe çeviri: "Patronunla zaten ince buz üzerindesin."

30. Piece of cake

Çok kolay bir iş.
Example: "That assignment was a piece of cake."
Türkçe çeviri: "O ödev çocuk oyuncağıydı."

31. Pull someone’s leg

Biriyle şaka yapmak veya onu kandırmak.
Example: "Don’t worry, I’m just pulling your leg."
Türkçe çeviri: "Merak etme, sadece şaka yapıyorum."

32. Speak of the devil

Tam da hakkında konuşulan kişinin aniden belirmesi.
Example: "Speak of the devil—there’s John now!"
Türkçe çeviri: "İti an çomağı hazırla—işte John geldi!"

33. Steal someone’s thunder

Birinin başarısını gölgede bırakmak.
Example: "I don’t want to steal her thunder at the award ceremony."
Türkçe çeviri: "Ödül töreninde onun başarısını gölgelemek istemem."

34. The ball is in your court

Sıranın sizde olması, harekete geçme sorumluluğunun sizde olması.
Example: "I’ve made my offer; now the ball is in your court."
Türkçe çeviri: "Teklifimi yaptım, artık top sende."

35. The best of both worlds

İki farklı durumun avantajlarını aynı anda yaşamak.
Example: "She has the best of both worlds—an exciting job and plenty of free time."
Türkçe çeviri: "Hem heyecan verici bir işi var, hem de bolca boş vakti—iki dünyanın en iyisine sahip."

36. The early bird catches the worm

Erken davranan kişi, avantajlı olur.
Example: "I always wake up early because the early bird catches the worm."
Türkçe çeviri: "Her zaman erken kalkarım çünkü erken kalkan yol alır."

14531429753 2d0e23284d b

37. Throw in the towel

Pes etmek, bırakmak.
Example: "After failing the test again, he finally threw in the towel."
Türkçe çeviri: "Sınavda yine başarısız olduktan sonra sonunda pes etti."

38. Under the weather

Kendini kötü hissetmek, hasta olmak.
Example: "I’m feeling under the weather today."
Türkçe çeviri: "Bugün kendimi pek iyi hissetmiyorum."

39. Up in the air

Belirsiz veya kararsız bir durumda olmak.
Example: "Our vacation plans are still up in the air."
Türkçe çeviri: "Tatil planlarımız hâlâ belirsiz."

40. When pigs fly

Asla olmayacak bir şey.
Example: "I’ll believe it when pigs fly!"
Türkçe çeviri: "Olacağına inanmam, ancak domuzlar uçarsa!"

41. Wrap your head around something

Zor bir şeyi anlamaya çalışmak.
Example: "It took me a while to wrap my head around the new system."
Türkçe çeviri: "Yeni sistemi anlamak biraz zaman aldı."

42. You can’t judge a book by its cover

Bir şeyi veya kişiyi dış görünüşe bakarak yargılayamazsınız.
Example: "He looks rough, but you can’t judge a book by its cover."
Türkçe çeviri: "Dış görünüşü sert olabilir, ama dış görünüşle yargılayamazsın."

43. Your guess is as good as mine

Ben de senin kadar bilmiyorum.
Example: "Where did she go? Your guess is as good as mine."
Türkçe çeviri: "Nereye gitti? Ben de senin kadar biliyorum."

44. You’re barking up the wrong tree

Yanlış birini suçlamak veya yanlış bir çözüme yönelmek.
Example: "If you think I’m guilty, you’re barking up the wrong tree."
Türkçe çeviri: "Eğer beni suçlu sanıyorsan, yanlış kişiyi suçluyorsun."

45. You’re pulling my leg

Şaka yapıyorsun.
Example: "Are you really moving to Spain, or are you pulling my leg?"
Türkçe çeviri: "Gerçekten İspanya’ya mı taşınıyorsun yoksa şaka mı yapıyorsun?"

46. Take it with a grain of salt

Bir şeyi ciddiye almamak, şüpheyle yaklaşmak.
Example: "Take what he says with a grain of salt; he tends to exaggerate."
Türkçe çeviri: "Söylediklerini ciddiye alma; abartma eğiliminde."

47. On cloud nine

Çok mutlu olmak, bulutların üzerinde hissetmek.
Example: "She’s been on cloud nine since she got engaged."
Türkçe çeviri: "Nişanlandığından beri mutluluktan havalarda."

48. Burn the midnight oil

Gece geç saatlere kadar çalışmak.
Example: "I had to burn the midnight oil to finish the report."
Türkçe çeviri: "Raporu bitirmek için gece geç saatlere kadar çalışmak zorunda kaldım."

49. Twist someone’s arm

Birini zorlayarak bir şey yaptırmak.
Example: "I didn’t want to go out, but my friends twisted my arm."
Türkçe çeviri: "Dışarı çıkmak istemiyordum, ama arkadaşlarım beni zorladı."

50. Under the gun

Baskı altında olmak, özellikle bir son teslim tarihine yetişmeye çalışmak.
Example: "I’m under the gun to get this project finished by tomorrow."
Türkçe çeviri: "Bu projeyi yarına kadar bitirmek için baskı altındayım."

Konuşmalarda Deyimleri Doğal Şekilde Kullanmaya İlişkin İpuçları.

  • Küçük Adımlarla Başlayın

Çok fazla deyimi bir anda öğrenmeye çalışmak yerine, her hafta birkaç deyimi odaklanarak öğrenmek daha etkili olacaktır. Önce sık kullanılan ve gündelik hayatta karşınıza çıkabilecek deyimlerle başlayın. Örneğin, "piece of cake" (çocuk oyuncağı) veya "hit the nail on the head" (tam isabet) gibi yaygın deyimleri kullanmak iyi bir başlangıç olabilir.

  • Bağlama Dikkat Edin

Deyimler, belirli sosyal veya kültürel bağlamlara bağlıdır, bu yüzden doğru bağlamda kullanmak çok önemlidir. Yanlış kullanımı, konuşmanızın doğal görünmemesine yol açabilir. Filmler, diziler ya da podcast'ler izleyerek deyimlerin nasıl kullanıldığını gözlemleyin ve o bağlamlarda pratik yapın. Örneğin, "let the cat out of the bag" (bir sırrı ifşa etmek) deyimi, genellikle yanlışlıkla bir sırrın açığa çıkmasıyla ilgili durumlardadır.

  • Role-Play (Rol Yapma) Egzersizleriyle Pratik Yapın

Deyimleri günlük hayata uyarlamak için rol yapma egzersizleri yapabilirsiniz. Örneğin, sınıf arkadaşlarınızla veya dil partnerinizle gündelik konuşmalar taklit ederek, deyimleri daha rahat kullanmaya başlayabilirsiniz. Bu, deyimleri daha doğal bir şekilde kullanmanıza yardımcı olur.

  • Aşırı Kullanımdan Kaçının

Deyimler, konuşmanızı daha zengin ve canlı kılar, ancak çok fazla kullanmak konuşmanızı yapay hale getirebilir. Dengeli bir kullanım hedefleyin. Her cümlede deyim kullanmak yerine, doğal bir şekilde uygun yerlerde deyim kullanmayı tercih edin. Bu, hem sizi daha anlaşılır kılar hem de deyimlerin etkisini artırır.

  • Ana Dili İngilizce Olanlarla veya Öğrenenlerle Pratik Yapın

Deyimleri doğru kullanmanın en iyi yollarından biri, ana dili İngilizce olanlarla veya diğer İngilizce öğrenenlerle pratik yapmaktır. Dil öğrenme uygulamaları, sınıf arkadaşlarınız veya dil partnerlerinizle konuşarak geri bildirim alabilir ve daha doğal bir kullanım geliştirebilirsiniz. Bu tür pratik, deyimlerin gerçek hayatta nasıl kullanıldığını öğrenmenize yardımcı olur.

Bu ipuçlarını uyguladıkça, deyimleri daha rahat ve doğal bir şekilde günlük konuşmalarınıza dahil edebilirsiniz!

Related Posts
en_GB